Ülkemizde son yıllarda bir çok alanda değişimlerin olduğu muhakkak. Siyasi,dini,sosyal,kültürel ve ekonomik alanlarda gözle görülür mesafe/açılımlar inkar edilemez boyutta.Bunların bir kısmı /sosyal,ekonomik/ olması gereken ve hatta geç kalmış hizmetler olmakla beraber, bazı değişimleri ise iyi okumak mesafeyi iyi ayarlamak gerekir.
Öncelikle yaşanılan süreçler gösteriyor ki toplumun muhafazakar kökleri çok güçlü, her türlü baskıya maruz bıraksanız da köklerinden koparılamıyor. Türk toplumunu ayakta tutan taşıyıcı kolonları geleneksel Sünni anlayış ve üzerine eklemlenmiş milliyetçilik olgusu toplumun vazgeçilmezidir.Bu anlayış toplumun temel karakteri ve beklide ”vasatı” denilebilir
Bu toplum yıllardır laik Kemalist despotların her türlü baskı ve zulmüne maruz kalmalarına rağmen kutsal sayılan devlet (!) yapısına sadakat gösterdiler saygıda kusur etmeyip bir gün devlet olmanın hayaliyle sıranın kendilerine gelmesini beklediler uzun yolculuklar sonunda devlete yönetici/egemen olmak isteyen muhafazakar kesim muradına erdi ve bu gün onlar devleti yönetiyorlar. Yıllardır bu ülke insanının kaderinde tasarruf sahibi olanların ortak özelliği ise siyasetçisinden bürokratına,askerinden sermayedarına kadar her alanda at gözlüğüyle bakan ve derinliksiz insanlar topluluğu idi…
Ülkeyi yıllardır yöneten laik zorbalar derinliksiz,sığ bakış açılarıyla bu milleti yönettiler şimdi ise yine derinliği/hikmeti olmayan başka bir kesim iş başında onlarda körü körüne batıyı taklit ederek ülke insanına hükmediyor.Din anlayışının büyük bir kısmı hurafeye dayalı olan bu insanlar/yönetenler aynı zamanda topluma siyaset-ahlak-din öğretisi de hazırlıyorlar.İlk öğretimden üniversiteye kadar kurumlar bu vasatı kuşanmış olan hocalar tarafından istila edilmiş ve bu insanlar öğrenci yetiştiriyor ne yazık ki bunların eğittiği gençler /dini,siyasi,kültürel/ bomboş vaziyette mezun olarak sözüm ona hayata atılıyorlar.Din eğitimi veren kurumlar hep bir şeyleri gözden kaçırma telaşındadır ve geleneği talim ettirdiler her dönem…Devletin verdiği din eğitimi devletin görüşünü yansıtacaktır . Orta öğretimden Üniversite’ye kadar bu döngü yıllardır devam eder. Dinin afyon yönü bu olsa gerek bütün bunlar halkı uyuşturmak için yapılmıştır hasbel kader halkta ufak kıpırdanmalar olup rahatsızlığını ortaya koymaya kalkacak olsa diyanetin olaya el koyup insanları devlete itaate zorlayacak menkıbeleri de hazırdır. İşin özü devletin güdümünde vatandaş-din dayatmasıdır bizdeki…
Sonuçta insanlar dine saygı gösterir ama dinini bilmez sorumsuz ve sorunsuz bir toplum var edilmeye çalışılır eskilerde olduğu gibi bu günde yine istenilen budur. Bu eğitim sürecinin sonunda devletini koruyan itaat eden vatan-millet duyguları kuvvetli olan fakat hak-hukuk-mücadele-eylem duyguları felç edilmiş “iyi vatandaş” inşa edilir.
Bizim toplumumuzun genetiği yıllardır bu kısır döngü içerisinde şekillenmiştir. Osmanlı’da birey, devlet ergi karşısında kul durumundaydı sistem cumhuriyete evrilince aynı mantık devam ettirildi ve “devlet baba” mantığı,”Allah devlete zeval vermesin” duaları eşliğinde kutsanarak tabulaştırıldı.Dolayısıyla kutsal olana/devlete karşı gelmek eleştirmek olumsuzlanmış üstten aşağıya doğru baskıyla şekillenen toplum olma özelliği kader gibi bir hal almış normalleşmiş.Daha açık bir ifade ile ülke insanı cahil iktidarlarca cahil bırakıldıkları için zalimi-zulmü tarif edemediğinden (darbelere,siyasi komplolara) rıza göstermiş başına gelenleri kader gibi sineye çekmiş hiçbir zaman da “rüştünü ispat edememiş” tir. Geçmişte Fransız halkı,Rus halkı yakın tarihte İran halkı bir kalkışmanın içerisinde toplumsal değişime öncülük etmişler.Ülkemizde ise bilindiği üzere devrimler/değişim tepeden inmeci ve dayatmacı bir şekilde uygulana gelmiştir. Yazının başında da belirtildiği gibi ülke insanı muhafazakar kimliğini her daim korumuş belki de toplumun devlete karşı çekingen,korkak,ürkek duruşu ve devlet kabusu bu kimlikte saklıdır.
İnsanlar bu kültürün içerisinde doğuyor,barınıyor,büyüyor nihayetinde bu kültür insanı yoğuruyor ona şekil veriyor sorumluluklarını sorgulamadan taşıyorlar zaman içerisinde farkında bile olmadan dayatılanları sorumluluğu zannedip savunucusu bile olabiliyor.
Şimdilerde toplumun ekserisi, bu kimliği /muhafazakar-milliyetçi/ kuşananları benimsemiş kendisine iktidar yapmış. Sevinmiş kendilerinden birileri iktidar oldu kendi gibi olmayan despot laikler gitti diye…Halada seviniyor ve iş başına getirdiklerinin kendilerine hakça/adil muamele edeceği umudunu koruyor.
Burada bir detayı atlamadan geçmeyelim.Genetiğe işlemiş muhafazakarlık ve milliyetçilik kodları, eğer sağlam bir Kur’an’i terbiyeye tabi tutulmaz ise zamanla insan kat ettiği mesafe düşünce düzeyi ne olursa olsun geriye U dönüş yapar.Bilindiği üzere eskiden tevhidi düşündüğünü iddia eden ve/veya topluma önderlik yaptığı bilinen insanların mevcut siyasi iktidarla bütünleşmesi ve aynı tonda mesajlar vermesini genetik kodda aramak lazım.Bilindiği gibi geleneğin dine yaklaşımı mesafelidir ve dini sever ama dindarını sevmez.İyi bir Kur’an terbiyesi/eğitimi almamış insanlar zaman içerisinde kendisinden fazla sorumluluk istemeyen geleneksel din/in/e dönüş yapar geleneğin Müslüman’ı olmak bedel de istemez hem devletle,hem toplumla barışık yüzlüdür.Böyle düşünenler açısından mevcut siyasi yapı birtakım beklentileri karşılayınca da zaten sorun kalmamış olur.
Ülkenin mevcut yönetim kadrosu yerli-yabancı sermaye ve bunların uzantısı olan siyaset ile içli dışlı bir şekilde ülkedeki iktidarını muktedir kılmaya endeksleyip kendini sağlama alınca yıllar önce laiklerin 28 şubatta kendilerine yaptıklarının benzerini onlara tattırmak için düğmeye bastı.Ve yeni düzen geçmişiyle yüzleşiyor cumhuriyetin kuruluş dönemlerindeki /Dersim/ yakın dönem /faili meçhuller/ zulümlerle hesaplaşılıyor. Aslında bence öyle uzun boylu bir hesaplaşmayı ve dürüstçe bir yüzleşmeyi kimse beklemesin çünkü akp iktidarına vaziyet edenlerde nihayetinde “vasat” bir Türk vatandaşı işte…
Makalenin başında zikrettiğim gibi bu şahıslar muhafazakar ve milliyetçi gelenekten geldikleri için “devletin bekası” mantığına sahipler güçleri yettiği oranda hesaplaşacaklardır. Bu gün Ergenekon adı altında sürdürülen operasyonların aslında geçmişin intikamından başka bir anlamı yoktur zaten bu çapta yürütülen operasyonla da ülkenin büyük bir değişime sahne olacağını söylemek zor.Bu ülke üzerine hesap yapan Avrupalı ve ABD’liler eski dostları,laik- ulusalcı yapıdan tümüyle vaz geçmeyecek ve köklerinin kurumasına izin vermeyeceklerdir kim bilir belki süreç evrilir ve onlarla/laiklerle yeniden çalışmaya karar verebilirler.
Kimin kimle ne yaptığının önemi yok ülkede entrikada bitmez komploda…Ülke insanın ortak paydası cehaletidir.Cahil bırakılması siyasi iktidarların işine geldiği içindir cahili kolay yönlendirir,kandırır,ikna edersin bu yüzden her dönem “cahillerin iktidarına” çanak tutmuş insanlık, iflah olmamıştır.
Bilginin kaynağı Kur’an’dır Rabbimiz 22/ 71 ayetinde “Onlar Allah’tan uzaklaştılar Kur’an’ın yardımına ihtiyaç duymadıklarını tavırlarıyla gösterdiler. Kur’an, insanoğlunu her zaman işaretleriyle/ayetleriyle yönlendirir.Kur’an’ı kılavuz yapmak insanlığın hatasını sıfırlamasıdır ama insanlık Kur’an’dan yüz çevirdi kendi çaresizli içerisinde derinliği olmayan bilgisiyle ürettiklerini kutsadılar “Allah ne der” diye sormadılar kutsallarını da meşrulaştırdılar.Rabbimiz bu durumu zalimlik olarak isimlendiriyor.”
İnsanoğlu Allah’ı hayatın içinden uzaklaştırdıkça,cehaleti her alanda iktidar yapıyor.
Her şeyin en doğrusunu bilen yalnızca Allah’tır.