MODERN HAYATLAR İÇİNDE KENDİ MAĞARAMIZA ÇEKİLEBİLME GEREKLİLİĞİ
Bünyamin ZERAN
İtikaf, peygamber (as)’in sünnet haline getirdiği ibadetlerden biridir. Bizde bir grup arkadaşla birlikte ramazan ayının son haftası itikafa çekildik. Malum modern dünya itikafları kaldıramıyor. Çünkü bizi kendisiyle meşgul eden o kadar fazla şeyle uğraşıyoruz ki ne halde olduğumuzu bize gösterecek aynalardan uzağız. Hayatta gerekli gereksiz herşeye zaman ayırıyoruz. Maç için doksan dakika sihirli camın önünde ya da modern çağın mabetleri olan stadyumlarda saatlerce bekliyebiliyoruz. Tuttuğumuz takım şampiyon olunca sevinç gösterileri için sokaklara taşabiliyoruz. Alış veriş için hergün saatlerimizi harcıyabiliyor, yaşamımızın gerekleri adına kurumlarda akşama kadar hayat eskitebiliyoruz. Sevdiğimiz dizileri hiç kaçırmadan seyrediyor hatta üzerine yorumlar yaparak adeta yönetmen edasında filmi saatlerce tartışabiliyoruz. Kimimiz avcılığı seviyor ve günlerini av peşinde harcıyor. Ama iş ibadetlere gelince iş birden değişiveriyor ve namazları olabildiğince en hızlı şekilde kılıyor ve modern hayatın kalbine bir an önce ulaşmak için çırpınıyoruz.
Kutsallarımız olmaması gerekenleri kutsallaştırırken esas kutsallarımız olması gerekenleri bayağılaştırıyoruz. Heybemiz hiç dolmuyor. Ellerimizle takdim edeceğimiz şeyler bize iyi bir karne vermiyor. Ama o kadar hızlı ve o kadar hazlarla örülü bir hayatı yaşıyoruz ki adeta nefes almakta güçlük çekiyor ve hazların bataklığında yok oluyoruz. Biz ölüyoruz ama öldüğümüzü farkedemiyoruz, cüzzamlı hasta gibi vahyin buyruklarından şeytanın aldatmalarına doğru kaçıyoruz. Küfrün bataklığını iman şehrine tercih ediyoruz. İbadetlerimiz bize yük oluyor; bir an önce yapsak ve kurtulsak diyoruz. Tefekküre zamanımız yok hatta kendi zekatımızı kendimizin belirlemesine bile. Varsın birileri bizim adımıza fitre ve zekatları belirlesin ama öyle çok da hesap etmesin az söylesin az verip kurtulalım kabilinden. Modern hayatın kulları düşünmemeli! Yalnızca emir buyrulan hayatı yaşamalı o kadar.
Kimi zaman da yukarıda anlatılanların tam aksine insan inançları için koşturur, zaman harcar, emek harcar. Ama yorulur, bunalır ve ne yapacağı konusunda şaşırır. Bazan gidişatı yanlış yöne kayabilir, bazan da daha dinamik bir şekilde kendini yeniden dizayn ederek heybesindeki azığını yenileyip yola daha güçlü devam etmek ister. Herkesin tefekküre ve bir süreliğine kendini dinlemeye ihtiyacı vardır. Yalnızlık, ihtiyaç olduğunda güzeldir zorunluluk halinde değil. İşte itikaf da ihtiyaç dahilinde olan bir yalnızlıktır ve güzeldir.
İtikaf herşeyden önce müminin kendini yenilemesi, kendini donatması ve rabbin karşısında sorumluluklarını hatırlayarak inancına sıkı sıkıya bağlanmasıdır. Tabiri caizse bir iç disiplin ve eğitimdir. Modern hayatın bunalımlarından, şirklerinden bir süreliğine arınarak kendi mağaramıza çekilebilmek ve zamanı Allah’ın yardımıyla kendi lehimize döndürebilmenin çarelerini aradığımız yerdir. Bizi yaratanı hatırlamak, onu anmak, onu düşünmek ve onsuz hiçbir şeyin varolmayacağı gerçeğini zihnimize kazımaktır. Her nerede ve ne iş üzerinde olursak olalım kaç kişi olursak olalım bizim yanımızdaki bir sonraki kişinin Allah olduğunu sürekli hatırlamaktır. Müzzemili yaşamaktır itikaf. Çünkü iman edenler bilir ki gecesi olmayanın gündüzü olmaz. Müzzemili olmayanın müddesiri olmaz! Kutlu bir sabaha uyanmak ancak geceyi ihya etmekle mümkündür. Modern hayatın putlarına en yıkıcı darbeyi vurmak ve takva elbisesini cahili kirlerden arındırmak ancak geceyi ihya edenlerin yapabileceği bir şeydir. Sorumluluk almak isteyenlerin bilinç kuşandığı kıymetli zamanlardır itikaf.
Modern çağ, insanın işkembesini doldurmak, cebini doldurmak ve hazlarını doyurmak için reçeteler hazırlar. Ama ne var ki insanın ne cebi dolar, ne işkembesi dolar ne de hazzı doyar. Modern hayata göre insanı zamandan başkası helak etmez. Oysa itikaf, kulun manevi yaralarını saran ve manevi yaralarına merhem olan reçeteyi sunar. Allah’ı daha fazla dinleyerek ve onunla vahyi aracılığıyla daha fazla zaman geçirerek, dualarıyla ona niyaz ederek kimin ilah kimin kul olduğuna tanıklık eder. İnsan, Allah’ın karşısında ne kadar aciz ve Allah’ın ne kadar güçlü bir ilah olduğunu görerek iman eder. Kendi eksikliğini, kirlenmişliğini, kirlettiği şeyleri müşahade eder. Kirletmemeye, kirlenmemeye ve eksilmemeye dair söz verir, yardım dilenir. Vahyin ciddiyetini kavrar ve onu bekleyen akibete karşı da sürekli uyanık kalmaya, şeytanın ve dostlarının hilelerine karşı tedbirli olmaya azmeder.
Allah yolunda hicret eden kimse nasıl ki yeryüzünde gidecek çok güzel yer ve bolluk bulursa itikaf yapan kimseler de kendilerine dair çok güzel hayırlar bulur. Çünkü daha çok okuma, düşünme, paylaşma ve bilinç kuşanma anlarıdır o anlar. Rabbimizle daha fazla zaman geçirdiğimizde bir sünnetullahı çok iyi bir şekilde öğrenmiş oluruz; Biz değişmeden ailelerimiz değişmeyecek, biz değişmeden iş arkadaşlarımız değişmeyecek, apartmanımız, sokağımız, caddemiz, mahallemiz değişmeyecek. Bütün değişimler önce bende başlayacak sonra çevreye doğru yayılacak. Tıpkı suya taş attığımızda kendi merkezinden dışa doğru dairelerin genişlemesi gibi. İtikaflar, imanın şahitliğine duyulan ihtiyacı kişiye daha fazla hissettirirken aynı zamanda cahili kirlerden arındırma gerekliliğini de sürekli hatırlatır. Herkesin takva elbisesine bulaşan kirler farklıdır; kiminde bedevilik kiri, kiminde kibir, kiminde ruhbanlık, kiminde şöhret, kiminde tüketim, kiminde fuhşiyat kiri… işte bütün bu takva elbisesini kirleten kirliliklerden tevbe ederek arınmak ve genişliği yerle gök kadar olan cennete ulaşabilmek için daha fazla tefekküre ve salih amele ihtiyaç olduğunu bize itikaf hatırlatır, hatırlatmalıdır.
İtikaf, bizi bir olanla dost kılmalı ve onun birliğine halel getirecek her şeyden bizi uzaklaştırmalıdır. İtikaf bize tevhide iman etmeyi, imanın karşısında küfrün eziyetlerine göğüs germeyi ve hayatımızdan ve hazlarımızdan Allah adına vazgeçmeyi öğreten mektepler olmalıdır. İtikaf unutulan bir ibadet olmaktan çıkmalı ve hayatımıza dahil olmalıdır. Yılda bir kez de olsa müminlerin toplu birlikte itikaf yaptıklarında hem birbirini daha yakından tanımasını hem de bir iç disiplin ve eğitim gibi algılanarak geleceğe dair daha güçlü bir arzuyla bilinç kuşanmasını sağlayabiliriz. İtikafı İslami mücadelenin önemli bir disiplini haline getirebilmeliyiz.
Biz dünya ile iletişimi keserek bir grup arkadaş olarak bir mekanda bir hafta boyunca kendimizi ve birbirimizi tanıma fırsatı bulduk. Bırakınız sözle, bakışla dahi birbirimizi incitmeden birbirimize olan sevgimizi daha da çoğaltarak zaman geçirdik. Gördük ki yalnızca dostluğumuzu geliştirmedik beraberinde zihnimizi ve kalbimizi de pekiştirdik. Eğer Allah için bir yol yürünecekse insanların dost diyeceği kimseleri daha yakından tanıması gerekmiyor mu? Her türlü iletişimden arınarak ve en sevdiklerimizden bir süre uzaklaşarak alışkanlıklarımızı Allah adına değiştirme gayretlerimizi görmek bizi birbirimize daha çok bağlıyor. Bel ki itikaflarda daha olumsuz şeylerle de karşılaşmak mümkün ama bu da bir kazanım değil midir? Zira yol arkadaşınızın size nereye kadar ki yolculukta eşlik edeceğini görmüş olursunuz.
İtikaf, müminlere kablarını ne ile doldurduklarını görme fırsatı verir. Eğer bulanık ve kirli bir su doldurulmuşsak kablara kuşkusuz bu su ümmeti hasta eder. İtikaf, bu suların değişmesi gerektiğini ve pınardan tertemiz suları kablara doldurularak ümmetin susuzluğunu gidermeyi onları bu sayede bulaşıcı hastalıklardan da korumayı öğretir bize.