O ZAMAN RABBİNİZİN HANGİ NİMETİNİ YALANLARSINIZ?
Kuran’da nimet kavramı, yüzden fazla ayette geçmiştir. Öncelikle sözlüğe bakacak olursak nimet;
“İyilik, lütuf, ihsan. Yaşamak için gerekli şey. Yiyecek, içecek. Yararlanılan imkan” olarak geçmektedir. Klasik yaklaşımla bakıldığında insanın doğal ihtiyaçlarını karşılayan temel gıda maddeleri hemende akla geliyor. Fakat bir insanın evrende var olması için gerekli olan ihtiyaç maddeleri, kapitalizmin dayattığı maddelerin kat ve kat üstündedir. Bunun en somut örneği, Kuranda Rahman suresindeki ayetlerde geçmektedir.
Şöyle ki; önce muhteşem bir düzenin meydana getirilişi, bir biri içine girmiş galaksilerin yaratılışı, bu galaksiler içindeki esrarengiz uyumu, ucu bucağı belli olmayan ve sınırlarını sadece kendisinin bileceği bir düzen… Ve bu devasa düzenin içinde küçücük bir mavi küre... Görece küçük diye nitelediğimiz ve içinde milyarlarca insanın yaşayabileceği muhteşem bir düzen… Hani diyor ya; başını döndür bir bak, eksiklik görebilir misin? (mülk 3)
Evet, eksiksiz çatlaksız bir atmosfer… Ve bu atmosferin bir eşi benzerini henüz bilim araştırmaları bulamadı. Kainatta tek olan… Yalnız ve yalnız insan için olan. “O zaman Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız”
Bir örnek daha, oksijen ve hidrojenin dünya atmosferinde uyum içinde gezinmesi… Ve bu yanıcı, patlayıcı maddelerin karışıp suyu meydana getirmesi... Ve bu suyun insan hücrelerinde, yüzde doksan düzeyinde olması… Su olmadan hayatın olmaması… Yanıcı maddelerle yaşayan, konuşan, akleden bir ruhun varlığı… İnsanın suya gereksinim duyduğu kadar havadaki oksijene de ihtiyaç duyması. O zaman Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız.
Peki, sadece elle tutulur nimetler mi? Tabi ki hayır. Duyu organlarımızla algıladığımız her şey; tat, koku, ses, görmek, mutluluk hissi, üzüntü, kederli bir duruş ya da evladımızı kucakladığımızda ki o doyumsuz hisler; hepsi insana verilmiş nimetler. O zaman Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız.
Bir daha bakalım, gözümüz mesela, bir göz doğayı muhteşem algılar ve bu algılama insanın hayatta başarı kazanmasındaki en önemli faktörlerden birisi olur. Görüyoruz; hem de yedi yüz mega piksel büyüklükteki bir kameradan daha iyi bir kalitede… Hepsi bizim için; o zaman Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız.
Ve algıda seçicilik meselesi, nasılda ince bir dokunuş öyle değil mi? Bir resme onlarca insan bakıyor ama kimisi ağaca, kimisi dağa, kimisi gökteki bulutlara, kimisi de elinde bastonu beli bükülmüş ihtiyara bakıyor. Görüyoruz, görmek yetmiyor birde seçiyoruz. Rengarenk bir kelebeğin kanatlarında ki o muhteşem dokumayı. O zaman rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız.
İşte tamda burası… Bu kadar nimet içinde savrulduğumuz, koca kainatta küçük bir zerre olan insan, algıda seçici olabilirken, kendi manasını anlama bakımından, acaba hangi tarafa bakıyor? Denizde savrulan bir gemi misali, o hırçın dalgalarla mücadele verirken, kadırgasının bir sağa bir sola savrulduğu anlarda, kamarada bulunan kaptan, ne yapıyor? Dalgalarla mücadele mi ediyor? Yoksa dümeni bir iple bağlayıp azgın dalgaların korkusuyla kas katı kesilmiş bedeniyle diz çökmüş, kaderini mi bekliyor?
Görüyoruz, algılıyoruz ve seçiyoruz. Bir yön tayin ediyoruz her an aslında. Ve yönlerimiz bizi biz yapıyor.
Biz kim olduğumuzu ararken, Yüce Sahibimiz soruyor;
“Bu gidiş nereye?” (Tekvir/26)
Necati ÜN