Bir müşterimle ilim üzerine konuşuyorduk. Batının diğer ilimlerde olduğu gibi tıp ilminde de islam ve doğu medeniyetinden çok şey aşırdığını ve bunu ciddi kazanç haline getirdiğini anlatıyordu. Sonunda dedi ki;
“Batı, ilimden ölçüsüz derecede para kazanmaktadır. Ölmek üzere olan bir hastaya ilacını, ancak parası varsa verir. Ve bu ilacı satabilecek ise üretir. İslam toplumunda ise ilimden para kazanmak doğru bulunmaz. Müslümanlar, emeği ile geçim sağlayanlardır. İnsanların sağlığı ve iyiliği için gerekli olan ilimden para kazanılmaz. İlim, Allah’ın insanlara lütfudur; saklayamazsın, satamazsın, ihmal edemezsin…
Velhasılı; İslam emeğe değer biçer; batı ise her şeye… İşte bu bizim onlarla olan farklarımızdan sadece birisidir”
Teşekkür ederek not aldım. İşte o zaman benimde aklıma, müşterilerimin sıkça anlattıkları bir şey geldi. Geçmişi toprağa bağlı olan halkımızın birçoğunun atası, dedesi, babası bir şekilde evlerinin yanında üç beş kovan bulundurmuş. Bereketli toprağımızın zengin bitki örtüsünden arılar, kovanlar dolusu bal yapmışlar. Ev sakinleri doyasıya bal yedikleri gibi, kapılarını çalan her hasta yakınına ilaç mahiyetinde balda verirlermiş. Ve asla ücret alınmazmış. Her tür yoksulluğa rağmen balın satılması çok ayıp birşeymiş o zamanlar. Netice de insan sağlığının söz konusu olduğu bir durumda balın maddi değeri, insanların ahlak anlayışlarının yanında kaybolup gidermiş. “Bal yapmak arıya öğretilmiş bir ilimdir; insanoğlu bal yapamaz. Öyle ise hem bu nimetten nasiplenmeli hem de diğer insanlarında istifadesine sunmalı. Zira bu ilmin sahibi biz değiliz, balında…” demiş birinin dedesi.
Müşteriyi gönderdim. Beni bir düşünme aldı. Gel de çık işin içinden… :) :)